Hocam Prof. Dr. Mahmut Kaya

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-İslam Düşüncesi Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mahmut KAYA’ya 12 Mayıs 2012 itibariyle resmi görevinden emekli oldu. Hocamın nice hayırlı, bereketli ve kalıcı hizmetler vereceği bu yeni dönemde kendisine sağlık, afiyet ve saadetler diliyorum. Hocama olan muhabbet ve hürmetimin bir nişanesi olacağı ümidiyle kendisiyle ilgili olarak altı yıl önce yazıya döktüğüm düşünce ve duygularımı buraya taşımak istedim.

***

Hocam Prof. Dr. Mahmut Kaya

Kendisiyle ilk defa 1986 Eylül’ünde karşılaştım. Görev yaptığı Türk-İslam Düşünce Tarihi Anabilim Dalı doktora programına müracaat etmiştim; yabancı dil sınavı yapılmış henüz sonuç açıklamamıştı. O dönemde Anabilim Dalı başkanı olan Prof. Dr. Nihat KEKLİK hocanın tarif ettiği dördüncü katta Yard. Doç. Dr. İsmail YAKIT ile birlikte çalıştıkları odada tanıdım kendisini. İsmail Bey de oradaydı. İlk izlenimim kendinden emin, vakur, tatlı-sert fakat sevecen ve muhatabına da güven telkin eden bir insanla karşı karşı karşıya bulunduğum şeklindeydi. Nitekim ilerleyen zaman içinde kendisini daha yakından tanıdıkça bu ilk izlenimim doğrulanmış oldu.

Yabancı dil ve bilim sınavında başarılı bulunarak Harun ANAY, Kazım SARIKAVAK, Durmuş HOCAOĞLU ve Kazım YILDIRIM ile birlikte beş kişilik doktora öğrenci grubu Ekim ayında derslere başladık. Nihat KEKLİK (Çarşamba öğleden sonra), İsmail YAKIT (Pazartesi öğleden sonra) ve Mahmut KAYA’dan (Salı öğleden sonra) oluşan öğretim üyeleri kadrosundan ders alıyorduk. Enstitünün öğrenci danışmanı belirlememizi istemesi üzerine hiç tereddüt etmeksizin Mahmut KAYA’yı danışman olarak seçtim; zaten doktora sürecini ancak kendisiyle yürütebileceğime inanmıştım. Derslere Ankara’dan gelmek durumunda olduğum için birkaç ay sadece ders saatlerinde görüşme imkânı bulabilmiştim. Aralık ayı sonuna doğru görevimin İstanbul’a nakledilmesiyle birlikte daha fazla görüşme ve kendisinden istifade etme imkânına kavuştum. Hocanın gösterdiği yakınlık neticesinde ailecek görüşmeye başlamıştık.

Giyim kuşamının yanı sıra çevresiyle olan ilişkileri konusunda da son derece düzenli ve dikkatli olan Mahmut KAYA, vakur ve ciddi görünümü dolayısıyla özellikle lisans öğrencilerinin ilk bakışta biraz çekindiği bir hocadır. Fakat bir şekilde kendisiyle diyalog kuranlar onun hiç de çekinilecek bir kimse olmadığını kısa sürede anlarlar.

Entelektüel Kişiliği ve Hocalığı

Mahmut KAYA, klasik-geleneksel medrese eğitiminin önemli unsurlarından biri olan birebir hoca-talebe ilişkisi içinde metin okuma-ezberleme yöntemiyle İslamî ilimler eğitimi almış olmasının yanı sıra ilmi tecessüsü, edebî yeteneği ve çalışkanlığının bir semeresi olarak elde ettiği geniş ilmî müktesebatı ve engin hafızasıyla kendisini tanıyanların daima hayranlığını kazanmıştır. O, hafızasına aldığı Türkçe, Arapça ve Farsça yazılmış olan yüzlerce belki de binlercesinin yanında bizzat kendisinin yazdığı şiirleri bütün benliğinde hissedip yaşayarak okuduğunda dinleyenleri bambaşka ruh iklimlerine gark olmaması mümkün değildir. Kelimenin tam anlamıyla mir-kelâm olan Mahmut KAYA verimli sohbetleri ve hoş nükteleri ile bulunduğu her mecliste sözü dinlenen, yorum ve tespitleri önemsenen bir şahsiyettir.

Hoca, hem felsefeci hem de şair olarak eleştirel bakış açısı ile duygusallığı şahsında toplayıp bağdaştırabilmiş ender şahsiyetlerden biridir. O gerek uzmanlık alanına ilişkin konuları gerekse toplum, ülke ve dünya meselelerini değerlendirirken, anlayıp anlatmaya çalışırken biryandan olabildiğince geniş bir perspektifle ve çok boyutlu bir şekilde irdelerken, bir yandan da kendi tarihimiz, kültür ve medeniyetimizle olan bağlantıları kurmaya, etkileşimleri belirlemeye ve istikbale yönelik tespitler yapmaya gayret eder.

Engin bilgi birikimi ve yetkin edebi zevk ve kabiliyetiyle birlikte konuşurken ve yazarken son derece yalın, açık-seçik ve anlaşılır bir dil kullanmayı ilke edinmiş olan Mahmut KAYA bu konuda aynı duyarlılığı yansıtmayan yazı ve konuşmalar karşısında tepki koymaktan geri durmaz. Onun önemsediği husus kişi ne söyleyecek yahut yazacaksa onu en kısa ve anlaşılır bir şekilde tutarlı, bütünlüklü bir üslup içinde ifade etmelidir. Kendisi gerek telif ettiği eserlerinde, gerekse yaptığı tercümelerde bu ilkeden asla taviz vermemiştir. Öyle ki kaleme aldığı yahut tercüme ettiği metinleri daha açık ve güzel bir ifadeyle yeniden düzenleyelim şeklindeki bir teşebbüs akim kalmaya mahkûmdur dense, bu bir abartı sayılmaz. Çünkü kendisi metinler üzerinde o kadar titiz çalışır ki kullanılabilecek olan bütün ifade şekillerini ya zihninde ya kâğıt üzerinde mutlaka denemiştir. Bu titizliği, mükemmeliyetçi tutumu ve kalıcılık arayışı dolayısıyladır ki hocanın başkalarına nisbetle daha az sayıda yayın gerçekleştirdiği söylenebilir.

Danışmanlığını üstlendiği tez çalışmalarında da “her ağacın gölgesi kendine benzer” anlayışı içerisinde aynı duyarlılığı gösteren Mahmut KAYA, bu konuda tam bir usta-çırak uygulaması sergiler. Mümkün olabildiğince, hazırlanan tezleri başından sonuna kadar satır satır okutup değerlendirirken, engin birikim ve tecrübesini öğrencilerine aktarmaya çalışır; fakat bu arada herhangi bir şeyin empoze edilmesi gibi bir gayretin içine asla girmez. Onun amacı, öğrencisinin doğru bilgileri sağlam bir mantık örgüsü içinde, en açık ve anlaşılır bir metin halinde sunabilme becerisini kazanarak üslup sahibi olmasına yardım etmektir. İlim adamı olacak adaylarda aranacak olmazsa olmaz özelliklerin başında sağlam bir karakter ve yeterli zihni kapasitenin geldiğini sıklıkla dile getiren hoca, bu iki özellik bulunduktan sonra bilgi eksikliğinin telafi edilebileceği düşüncesindedir. Kendi yetişme tarzının da etkisiyle olsa gerek, Mahmut KAYA kabiliyet ve karakter sahibi gördüğü öğrencilerin himaye edilmesi ve desteklenmesi gerektiğine inanır ve o konuda elinden gelen bir şey varsa onu yapmaktan asla geri durmaz. Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir husus da hocanın “ilim konusunda hiçbir şekilde kıskanç olunmaması gerektiği” şeklindeki anlayışı ile bu anlayış doğrultusunda bilgi ve materyal paylaşımındaki engin cömertliğidir.

Hocanın ders işlerken önemsediği şey, mümkün olduğunca didaktik bir üslupla öğrencinin temel bir formasyon kazanmasını sağlayacak bilgileri verebilmektir. Özellikle lisans aşamasında bunun son derece önemli olduğunu her vesileyle dile getiren KAYA’nın ders notları öğrencilere bir-iki defa okunduğunda hazmedilecek metinlermiş gibi gözükür; ne var ki işin aslı hiç de öyle olmayıp bu durum yoğun bilgi hamulesini sehl-i mümteni diyebileceğimiz bir üslupla ortaya koymasının bir neticesidir.

İlim ve düşünce hayatının dinamizmi ve verimliliği açısından eleştiri ve takdirin vazgeçilmez unsurlar olduğunu daima tekrarlayan hoca, Türkiye’de bu konuda çok büyük eksiklikler bulunduğu kanaatini de her vesileyle dile getirir. Bu itibarladır ki yapılan her iyi ve kaliteli çalışma onu heyecanlandırır, adeta kendisi yapmış gibi sevindirir ve mutlu eder; çalışmanın sahibine takdirlerini ve sevincini belirtmekten de büyük haz duyar. Gördüğü eksiklik ve yanlışlıklar karşısında da duyarlıdır ve lisan-ı münasiple uyarmaktan geri durmaz.

Kendi yazdığı şiir ve yaptığı ilmi-felsefi çalışmaları mutlaka birkaç kişiye okutur, yazdıklarının doğru anlaşılıp anlaşılmadığını görmeğe çalışır. Görüş ve düşüncelerini paylaşma ve tartışmaktan çekinmeyen, tersine zevk alan Mahmut KAYA, böyle yapmayan akademisyenleri anlamakta zorlandığını, tartışma ve eleştiri olmadan mükemmelin yakalanamayacağını düşünür. “Daha mükemmelin, mükemmelin düşmanı olduğunu” da söyleyen hoca, daima en mükemmelin peşinde koşmaktan asla vazgeçmez.

Özellikle İslam filozoflarınca kaleme alınan felsefe metinlerini yetkin ve akıcı bir dille Türkçeye kazandırmakla bu alana her türlü takdirin üstünde katkılar sağlamış olan hocanın, İslam felsefesi öğrencileri ile bu sahaya ilgi duyanlar için bir “İslam Felsefesine Giriş” ve bir “İslam Felsefesi Tarihi” kitabı yazma arzusu ve projesinin bulunduğunu biliyorum ve bunu gerçekleştirmesini diliyorum.

Prof. Dr. Hüseyin SARIOĞLU