Prof. Dr. Ş.Teoman Duralı'ya Teşekkür

Bölümümüzün Değerli hocalarından sayın Prof. Dr. Ş. Teoman Duralı için 13.02.2014 tarihinde Teşekkür toplantısı düzenlenmiştir. Hocamıza, üstün hizmetlerinden dolayı plaket verilmiştir.

Prof. Dr. Cengiz Çakmak'ın Teşekkür yazısı:

Hem hocam hem de bir dost, bir 'ağabey' olarak Teoman Duralı, yaşamımda önemli izleri bırakan insanlardan birisi olmuştur. Aslında bu durum, onu anlatmanın zorluğunu bir kat daha artırıyor. Teoman Duralı hakkında aklıma gelenleri söyle bir gözden geçirdiğimde, belirgin olarak ortaya çıkan kavramı herkesin rahatlıkla tahmin edebileceğini düşünüyorum: Felsefe. Hem bir yaşama biçimi olarak hem de akademik anlamda onunla bütünleşmiş olan bu feksefe kavrayışının içerdikleri üzerinden onu anlatmak, burada benim izleyebileceğim en uygun yol olacaktır.
Felsefeyi akademik anlamı ile gözönünde bulunduracak olduğumda, kendisinin, gerek Türkiye'de yapılmakta olan felsefeye kazandırdığı ivme gerekse Türkçe'nin felsefi terminolojisine olan katkıları bakımından Türkiye'nin önemli felsefecilerinden biri olduğunu söylemek mümkündur. Bir yandan Türkiye'de Biyoloji Felsefesi üzerine ilk çalışmaları gerçekleştirmiş olması,  diğer yandan 'Felsefe-Bilim' kavramını ilk kez gün yüzüne çıkartıp söz dağarcığımıza eklemesi, özgürlük açısından onu diğer felsefecilerden farklı bir yere koymaktadır. Aynı özgünlük ve derinliğe sahip olan felsefe tarihine bakış açısı, insanlar üzerindeki aydınlatıcı rolünü her daim muhafaza etmekte, bu yönü de onu, sadece ülkemizin değil fakat dünyamızın önemli felsefecilerden biri haline getirmektedir.
Teoman Duralı'nın felsefe sevgisi ve dünyaya bakış açısı birbirinden ayrılmaz iki unsurdur. O, akademik çalışmalarının yanında, felsefesini yaşamına eklemlemeyi başarmış ender kişiliklerden biridir. Sadece felsefe öğretmemiş, felsefe yapmış; felsefe yapmakla da kalmayıp bunu bir yaşama biçimi haline getirmiş ve yaşaması ile de felsefe öğretmeyi bilmiştir. İnsanlar dünyayı alışılmış bir bakış açısından görmeye eğilimli iken, o zor olan yolu seçmiş, kendi bakış açısını ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Bu çaba, yaşamı boyunca mevcudiyetini sürdürmüş, artan bir hızda gelişmeye devam etmiştir.
Filozof, bilgelik peşinden koşarken felsefeyi bir rehber, bir yaşam tarzı olarak gören insandır. Bu anlamı ile Teoman Duralı, bir felsefeci olduğu kadar bir filozoftur da. Çünkü o, dünyaya değişik bir yönden, kendince ama felsefenin gözlüklerinden bakabilmeyi bilmiştir. Çünkü felsefe, onun yaşamının hem yönlendirici unsuru hem de pusulası olmuştur. Hoca'nın bu filozofça tavrı dünyanın içinde olup da dünya dışını temaşa etmeye benzer. Dünyanın dışına çıkamaz; ama tam sınırında durup gözlerini bu sınıra diker. Bunu yaparken insiyaki bir çocuk masumiyeti, onun temaşasına eşlik eder. Masalların görkemini bu dünyada arayan bir gezgindir o. Ne dikkatle bakan gözlerindeki soruşturan ifade, ne yüzündeki gülümseme, ne de çocuksu neşesi yolculuğu boyunca yanından bir an eksik olmaz.
Derler ki, düşünce dünyasının bir coğrafyası vardır. Bu coğrafyada aşılması gereken denizler, yürünmesi gereken yollar, tırmanılacak tepeler, huzurlu düzlükler, görkemli ormanlar, karanlık dehlizler, dar geçitler, kimi zaman girdaplar ve daha neler neler bulunur. Burası bazen karanlık ve sıkıntılı kimi zaman da aydınlık ve ferah olur. Bu coğrafya onun anavatanıdır. Bir an bile tereddüt etmeksizin, anlamak ve görmek için yollarına düşer. Çok sevdiği coğrafya haritalarında hep bir yer arar gözleri, oraya ulaşmak için didinir durur. Ama eğer bir gün ulaşsa orada kalmaz; yola devam eder. Durmak, dinlenmek ona göre değildir, o hep yolda olmayı ister.
Kalabalıkların içinde bir çölde gibidir. Yalnızlığını çölde pekiştirir. Kimi zaman Afganistan'da katır sırtında, kimi zaman İran'da köhne bir otobüste, kimi zaman dağlarda, hem kalabalığı hem de yalnızlığı yaşar. Denizcilik hep özlemi olmuştur. Onun çölü denizdedir, kendini denizin ıssızlığında arar. Felsefe-bilim bir yana onu öyküsü bir çeşit felsefe-deniz'dir. Dikkatle kısılmış gözleri sanki uzaktaki bir şeyi görmek için sürekli olarak ufuk çizgisini tarar. Ufukları tararken hep kendi ufkunu genişletir; yürünecek yeni yollar ortaya çıkar.
Hoca'nın arayışı hiç bitmedi, kendini hep yolda hissetti, yollara düştü. Yaşamı bir yol felsefesi oldu. Bana öyle geliyor ki o, yolculuklarında hep kaybolmayı istemiştir. Dünyada kaybolup, dünyaya karışmak; kensinden çıkıp, kendine dışarıdan bakmak ister gibiydi.
Hep gitmek istedi; hep gitti. Hep kalmak istedi; hep döndü. Giderken küllerini götürdü, gelirken ateşini getirdi. Kendisinin içinden yeni kendilikler çıkarmayı bildi; hep yandı, küllerinden yeniden varoldu. Yollarda eridi; dönüşlerinde yeniden vücut buldu; her dönüşü kutlu bir varoluştu. Dönüşlerinde felsefe coğrafyalarından topladıkları ile dolu olan çıkınını açtı. Sofrasına buyur etti. Herkesi doyurdu, sonra yeniden gitti. Kant'dan ilham alarak diyebilirsek şayet; "ne üstündeki uçsuz bucaksız gökyüzü ne de içindeki neşeli ahlak yasası" hiç koymadı: Ethos'u hep yanı başındaydı.
Yeni ufuklar keşfetmek için hiç durmadı, açtığı patikalardan selefleri yürüdü. Öğrenci yetiştirmedeki başarısı, onun öne çıkan önemli özelliklerinden biriydi. Gerek hocalık modeli ile gerekse insanlık açısından iyi bir örnek ve büyük bir aydınlatıcı oldu.
Aydınlığından yararlanma fırsatını bulduğum için kendimi ne denli şanslı saydığımı belirtmeme gerek yoktur herhalde.


Prof. Dr. Cengiz  Çakmak
Teoman Duralı’ya Armağan,
Dergâh Yayınları, İstanbul, 2008

Teşekkür toplantısında çekilen fotoğraflara aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
https://www.flickr.com/photos/iufelsefe/sets/72157642342338965/